Zamanımızın gerçek bireyleri, kitle kültürünün kof, şişkin kişilikleri değil, ele geçmemek ve ezilmemek için dikilirken acının ve alçalışın cehennemlerinden geçmiş fedailerdir

-Max Horkhaimer

25 Mart 2012 Pazar

Siyah Ahitler


Size karanlıkta yaşadığınızdan ve sönüklüğünüzden bahsedecekler. Aldırış etmeyin. Onların sahte güneşi her dakika doğar. Doğar doğmaz üstüne çullanıp paramparça eder ve bir altın madeni bulmuş gibi yağmalar, bir ayin boyası gibi yüzlerine sürerler. Böylece hepsi birer küçük gösteri tanrısına ve tanrıçasına dönüşür. Ah zavallılar, asıl karanlıkta yaşayanlar onlardır. Büyük, sarı, parlak bir körlük... Merhametleri ve iyi dilekleri onların olsun! Onlar şüphesiz ki kamuflajları bittiğinde soluklaşacak ve kendi tapınaklarının yıkıntıları arasında öleceklerdir. Ne yazıktır onlara! Ne mutlu size ki onlar lağımlarda uçarken siz yeryüzünde yürümektesiniz.

Size gerçek hayat diye yaşadıkları trajikomik oyunda kılavuzluk etmeye kalkışacaklar. Aldırış etmeyin. Onların sahte yollarının sonu, sahte ile gerçeği ayırt ettiğinizde gelir. Ne yazıktır onlara ki, bazen edemezler ve hayatlarının sonuna kadar altın boyalı kil taşlarının yolunda yürürler. Kılavuzlukları ve yol haritaları onların olsun. Haritaları ve pusulaları kaybolduğunda uzun yollar kısalacak ve devasa sonsuzluk küçük bir çıkmasa dönüşecektir. Kurtulmak için duvarlarını yıktıklarında sizi ancak anlayabileceklerdir. Ne mutlu ki size, kendi pusulanızı icat ettiniz ve kendi haritanızı çizdiniz. Sahte bir yolda bitmeyen bir yürüyüştense, çarptığınız duvarları yıkıp kendi yolunuzda yürümektesiniz.

Size kendi aşağılık duygularını ve zihinlerinin pasını en yüce, en üstün değerler olarak tanıtacaklar. Bir pislik yangınının küllerini parlak renklere boyayıp size altın tepside sunacaklar. Reddedin! Onlar, zincirlerini görmezler. Çünkü onlardan kurtulmak yerine boyayıp görmezden gelmeyi tercih etmişlerdir. Onlar, kendi esaretlerini kader diye yüceltenlerdir. Ahlakları ve değerleri onların olsun. Siz bütün ahlaksızlığınızla devam edin. Çünkü değerlerinizi belirleyecek olan sizlersiniz. Onlar, uykuda olmayı seçtiler. En berbat oyunları, en satılmış ruhları kendi değerleri olarak kabullendiler. Onlar, kendi parıltılı elmasları birer pisliğe dönüşüp kalplerini bir çöplüğe çevirdiğinde, boyalı ormanları kuruyup birer mezarlığa dönüştüğünde anlayacaklar.

...devamı gelecek

23 Mart 2012 Cuma

4.Mektup (Kısa Geri Dönüş ve Elveda)

Birkaç yıl sonrasından gelip kendimizi şimdiki zamanda ziyaret ettiğimizde, anlattığımız tek şey hiçlikti. Çünkü bilmiyorduk ve belirsizdik. Birkaç yıl sonrasına gittiğimizde bir şeklimiz, sözcüklerimiz ve bilgilerimiz yoktu. Çünkü biz yoktuk. Düzen çoktan kendini bitirmiş ve her şey yerle bir olmuştu. Büyük bir patlamanın ateşinde yanmak dışında bildiğimiz hiçbirşey yoktu. Kaybolmuştuk.

Küçük ziyaretimizden sonra öğrendiğimiz ilk şey, yapmamız gerektiğiydi. Geleceği inşa edecektik. Küllerden, tozlardan ve kemiklerden bir gökdelen yapacaktık. Ancak yaptığımız, bir harabeyi cilalamak dışında birşey olmadı. Harabemizin görkemli görünümünü dışarıdan kimse göremiyordu. Ama içine girseydiniz... Ne muhteşemdi. Yedi denizin şarkıları çalıyor ve yıldızlar dans ediyordu. Böyle yaptık çünkü ne zaman başkasının fildişi kulesine girsek midemiz bulanıyordu. Bir görseydiniz... Ne kadar berbatlardı. Çünkü onlar yoktu. Sadece fildişi boyası vardı.

Bizi anlamaya çalışmayın. Anlayamayacaksınız. Sizden bunu beklemiyoruz. Bu sözcük, sözlüğümüzden silindi ve bu anlam zihnimizden sonsuza dek yok oldu. Yüzyıllardır yaşadığınız boyalı küçük kutunun, yapışkan yıldızlarından biri kafanıza düşmediği sürece bizi anlamayacaksınız. Size gösterilen çizgilerde kanat takıp yürüdüğünüz sürece bizi anlamayacaksınız. Işığın yanmadığı yere gitmelisiniz. Yaşadığınız dünyanın mide bulandırıcı manzarası en güzel oradan görünüyor. Kendinizle ve bizimle ilgili bilmeniz gereken her şey orada mevcut.

Onlara böyle seslendiğimizde bizi duymadılar. Ancak sesimiz hâlâ Ay'ın karanlık yüzünde yankılanıyor. Elbette duyacaklar. Belki de büyümeleri ancak ihtiyarlıklarına denk gelecek, ama herkes çizgilerin dışına çıkmak zorundadır.

Bu, gecikmiş bir vedanın mektubudur. Giden biz değiliz. Sadece bedenlerinizi yanınıza alıp kişiliklerinizi terk ederek en büyük vedayı siz ettiniz. Elveda deyin.

.

12 Mart 2012 Pazartesi

Madımak'ta Yanan 37 Kişi Hakkında Dava Dilekçesi Örneği


Evet, doğru okudunuz. Madımak'ta yanan 37 kişiye dava açmaya karar verdim. Sizin için de bir dilekçe örneği hazırladım. İlk iş bu dilekçeyi yazıcıdan çıkartıp en yakın Cumhuriyet Savcılığı'na, badem bıyıklı adaletsever amcalardan birine götürün. Bakın, sizi arzuhâlciye para vermekten de kurtardım. Neyse, başlıyorum.

(Buraya yaşadığınız ili yazın) Başsavcılığına;

Öncelikle verdiğiniz kararı yerinde bulmakta ve bir vatandaş olarak nacizane desteklemekteyim (Bol yalakalık önemlidir bunlar için). Bilhassa, otelin dışındaki vatandaşlarımızın sağlıklarının yerinde olması beni mutlu etmektedir. Onları koruduğunuz ve kolladığınız için size ayrıca müteşekkirim. Memleketimizin birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğu bu zamanlarda (Bilinen Replikler) dini ve milli duyarlılıklara sahip vatandaşlara her zaman ihtiyaç duymaktayız. Bu milli kahramanlarımızı koruduğunuz için size teşekkürü borç bilmekteyim (Devamlı tekrarlanan yalakalık cümleleri önemlidir).

İlk paragrafta düşüncelerinizi belirtip gereken yalakalığı yaptınız. Şimdi konunun dile getirildiği ikinci paragrafa geçebilirsiniz.

Madımak'ta bir yangın neticesinde ölmüş olan otuz yedi (yazıyla 37) şahıs hakkında şikâyette bulunacağım.
Öncelikle bu otuz yedi şahıs, sizin yani sevgili devlet büyüklerimin bana çizmiş olduğu özgürlük sınırlarını bozmakta ve benim sıradan bir vatandaş olarak, astlarımla üstlerimle iyi geçinerek yaşadığım, nereye gittiğini hiçbir zaman sorgulamadığım vergilerini ödediğim sıradan, makûl hayatımı mahvetmektedirler. Çünkü, televizyonu açtığımda ne kadar gelişmiş bir ülke olduğumuz, dünya lideri olacağımız gibi göğsümü kabartan ve beni afyonlayıp mutlu edecek hayaller görmek yerine bu şahısları görmekteyim. Bu şahıslar, tıpkı kötü niyetli tinerci ve tecavüzcü gazeteciler gibi benim haber almama hakkımı engellemekte ve huzurlu, rahat yaşamıma müdahale etmektedirler. Basın ve yayın organlarını, toplum vicdanını uzun süredir işgâl etmekte olan bu kötü niyetli hayaletler, başta sizin konuşmalarınız ve masallarınız olmak üzere televizyonda takip ettiğim yayın akışını izlerken dikkatimi dağıtmaktadırlar. Onlar yüzünden dizilerime, magazin programlarıma adapte olamamaktayım. İlk maruzatım bu konudadır.
Bu otuz yedi şahıs, aynı zamanda benim gurur duyma özgürlüğümü elimden almaktadırlar. Ülkemin yakın ve uzak tarihiyle masallara inanan bir çocuk gibi gurur duyabilecekken henüz on dokuz yıl önce kendini yakan bu insanlar (Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz) zamanın ötesinden benim bugünüme müdahale edip, gurur duyma ve sizi süper kahraman zannetme özgürlüğümü elimden almaktadırlar. Bu mesele gerçekten canımı sıkmakta ve beni büyük bir bunalıma sürüklemektedir. Beynimi bulandırmakta ve beni sizin tatlı sürünüzden ayrılıp bir tinerci olmaya (Tehlikenin farkında mısınız?) teşvik etmektedirler. Oysa ben uzay gemilerini karada yürüten ecdadımın hoşgörüsüyle, halkımın, milletimin bir karıncayı bile incitmeyen bir anlayışa sahip olduğuyla ilgili masallarla büyümüş birisi olarak, bu masallara inanma lüksüm kalmamıştır. Milletime ve ülkeme duyduğum sevgi ve güven, bu otuz yedi kişi tarafından gasp edilmiştir.
Son şikayetim amansızca bir saldırıyla ilgilidir. Kendini yakmış olan bu otuz yedi insan, beni sadece milletimden değil insanlığımdan da utandırmakta ve vicdanımı ele geçirmektedir.

Şikayet bölümünden sonra olayı kısaca özetleyin. Mâlum, amcaların işleri var. Sizinle mi uğraşacaklar? Devletin kurumlarını meşgul etmeyin.

İşbu sebeplerden ötürü aşağıda listesini vereceğim şahıslardan şikâyetçi olmaktayım. Ellerinizden öper, otelin etrafındaki vatandaşlarımızın sıhhatli olmasını dilerim.
Bir sonraki dava dilekçem Nişantaşı'nda kurşunun önüne atlayan provakatör gazeteci Hrant Dink hakkında olacaktır.
Gereğinin yapılmasını arz ederim.

EK: Şikayetçi olduğum şahıslar


Muhlis Akarsu - 45 yaşında, Müzisyen

Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi

Gülender Akça - 25 yaşında

Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar, felsefeci

Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci, fotoğraf sanatçısı

Sehergül Ateş - 30 yaşında

Behçet Sefa Aysan - 44 yaşında, şair

Erdal Ayrancı - 35 yaşında

Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar

Belkıs Çakır - 18 yaşında

Serpil Canik - 19 yaşında

Muammer Çiçek - 26 yaşında, aktör

Nesimi Çimen - 62 yaşında, şair, sanatçı, üç telli curanın son ustası

Carina Cuanna Thuijs - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci

Serkan Doğan - 19 yaşında

Hasret Gültekin - 23 yaşında şair, sanatçı

Murat Gündüz - 22 yaşında

Gülsüm Karababa -22 yaşında

Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair

Emin Buğdaycı -18 yaşında şair.

Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist

Koray Kaya - 12 yaşında

Menekşe Kaya - 15 yaşında

Handan Metin - 20 yaşında

Sait Metin - 23 yaşında

Huriye Özkan - 22 yaşında

Yeşim Özkan - 20 yaşında

Ahmet Özyurt - 21 yaşında

Nurcan Şahin - 18 yaşında

Özlem Şahin - 17 yaşında

Asuman Sivri - 16 yaşında

Yasemin Sivri - 19 yaşında

Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı

İnci Türk - 22 yaşında

3 Mart 2012 Cumartesi

Sizin Sonunuza ve Başlangıcınıza Doğru (3.Mektup)

Gerçek. Bütün vaktimiz onu kurgulamak ve ona katlanmak arasında geçiyor. Kurguladığımız kadar katlanıyoruz. Başkaldırının merkezinde, zıtların birbirleriyle kesiştiği çizgilerdeyiz. Belki de birazdan darmadağın olacak iki ağır dengeyi birbirinden ayıran ince çizgide cambazlık yapıyoruz.

Büyük yangın. Yaptığımız ilk şey geldiğimiz yerde, bizim için ayrılmış her yeri yakmaktı. Şimdi hepsinin yerinde birer kül yığını var. Anılarımız yerlerini büyük, daha büyük siyah dumanlara bıraktı. Dumanlar sizi kör ediyor oysa biz bu dumanlarda her gün güneş doğuruyoruz. Siyaha alışan için körlük yoktur. Yarasaların gözleri görmez ama kör değillerdir. Kör olduğumuzu ve renkleri görmediğimizi zannediyorsunuz. Zannetmeye devam edin. Bütün renklerin kaynağını bulduk ve onları yaratıyoruz.
Zannetmeye devam edin.

Öldüğümüzü zannediyorsunuz. Size öldük. Ama hâlâ yaşıyoruz. Sizin deyiminizle "ölümümüz" yaşadığınız sevimli mezarlıktan daha cazip geldi. Sizi davet etmeyeceğiz. Çünkü pembe gözlüklerinizi çıkardığınız zaman kör olacak ve ışığı daha iyi görmeye başlayacaksınız. Dünyanın tepesinden merkezine yolculuk etmeniz için geri sayımınız başladı. Farkında değilsiniz.

Bizim düzen boduğumuzu, oyundaki yanlış insanlar olduğumuzu düşünüyorsunuz. Oysa kimse ilk kurala bizim kadar bağlı değildir. Her şey kaos hâlindedir ve kaosun tek kuralı vardır: Kuralsızlık! Hepiniz bu yazgıyla doğdunuz. Kaos bitmeyecek ve kaosun tek kuraldan oluşan yasası sonsuza dek geçerli kalacak.
Biz tanımlanmayacağız. Kimsenin parçası değiliz. Kelimeleriniz ve kavramlarınız bizi tanımlamak için çok yetersiz.
Herkes gerçek sandığı sahte dünyasındadır. Biz, kurmaca olduğunun farkında olduğumuz dünyadayız. Burada hükmetmiyoruz. Burada hükmeden yoktur çünkü burada kaosun ilk ve tek kuralı hâkimdir. Biz dilenci mintanındaki hükümdarlarız.
Kelimeler... Kendi başlarına çok yetersizler. Yüklendikleri anlamlar olmadan çok çıplak duruyorlar. Siz, zihninizi giydirip, kelimeleri çırılçıplak bırakıyorsunuz. Ama zihninize giydirdiğiniz kaftanlar paramparça oluyor. Biz bu hâlinizi zevkle izliyoruz. Çünkü bu deneyimi yıllar önce yaşadık.
Amacımız size yol göstermek değil. Felaket tellâllığı yapmak...

Hâlâ buradayız. Beklemiyoruz. Duman sizi kör ediyor ama üzgünüz. Yakmamız gerekiyordu.