Silah başına vatandaşlar
Taburlarınızı oluşturun
Yürüyelim, yürüyelim
Saf olmayan düşman kanı
Tarlalarımızı sulayana kadar
Taburlarınızı oluşturun
Yürüyelim, yürüyelim
Saf olmayan düşman kanı
Tarlalarımızı sulayana kadar
*La Marseillaise (Fransız Ulusal
Marşı)
Darbe dönemlerini hepimiz karanlık dönemler
olarak okur ve hatırlarız. Bu dönemler kışla disiplininin bütün ülkeye
yayıldığı dönemlerdir. Asker insanların hangi gazeteleri okuyacağından yolda
kaç kişinin birlikte yürüyeceğine kadar karar verme yetkisini kendinde bulur ve
bu konuda güç kullanmaktan çekinmez. Binlerce kişi öldürülür, işkenceden
geçirilir, kayıplara karışır ve vatan sağ olur!
Birey, asker olarak yetiştirildiğinde ordu
bütün toplumu disiplin altına alma çabasını meşru görecektir. Okullardan hastanelere
kadar her yerde bir kışla disiplini söz konusuysa, komutanlar bütün toplumu
emir erleri olarak görmekten çekinmezler.
Kışlalar
devletin kendi yurttaşına savaş esiri muamelesi yaptıkları yerlerdir.
Köleleştirilip orduya dâhil edilen savaş esirlerinin yerini kendi varlığını vatana feda etmeye ikna edilmiş yurttaş
almıştır. Asker, parka, postal ve silahı taşıyan bir canlıdan ibarettir ve
üstündeki her şeyden daha değersizdir. Yaşam hakkının yerini silahın kutsallığı
ve iradesinin yerini komutanın hönkürmelerine duyulan itaat almıştır. Askerlerin
ölümü büyük bir vicdan gösterisine dönüşse de yüksek rütbeliler için ölen asker
kırılan bir eşyadan daha değerli değildir.
Ordular varlıklarını bu kölelik düzenine
borçlulardır. Ancak kışlanın dışındaki militarizm içindekinden daha
tehlikelidir. Askere giden yakınını büyük şölenlerle uğurlayan insanların
ahlâkı, bir generalin savaş hırsından daha tehlikelidir.
Şüphesiz ki Foucault, okullardan hastanelere
bütün kurumların kışla düzeniyle işlediğini söylerken haksız değildir.
Militarize olmamış yurttaş, ordu için düşman ülkenin ordusundan daha
tehlikelidir. Kurumların işleyişi bu yüzden sivillerin askerleşmesi ve bütün
yurttaşların kendini bir asker disiplininde hissetmesi kadar önemlidir. Tüm bu
işleyiş içinde resmi ideoloji, Mankurt’un kafasına yapıştırılan ceylan derisi
gibi[1]
zihnimizdedir.
Faşizm kelimesi Roma’nın bütünlüğünü simgeleyen
fasces sembolünden gelir. Birbirine
bağlanan uzun silindirler halkın tek vücut
olmasını ve bunların başına konan balta lideri sembolize eder.[2]
Roma’dan Bismark Prusyası’na, Nazi Almanyası’ndan
Türkiye’ye kadar iktidarlar yurttaşlarına bu düşünceyi benimsetmeye
çalışmışlardır. Ülke, devletiyle ve toplumuyla düşmanlara karşı savaşması
gereken bir bütündür ve nasıl bir boksör yumruk atarken elinin fikrini
almıyorsa, yurttaş da devletin gösterdiği hedefe karşı sorgulamadan gitmelidir.
Militarize olmayan, devletin ve toplumun genel görüşlerine uymayan insanlar
vücudun parazitleridirler, devlet ve militarist toplum, onlara iyileştirilmesi
ya da temizlenmesi gereken canlılar olarak bakar.[3]
Şüphesiz ki yaşamın önemsizleştiği yerde ölüm
kutsallaşacak, kitleler “Viva La Muerte” ve
“Vatan sana canım feda” gibi
sloganlarla kendilerini ve başkalarını feda etmeye hazır hâle geleceklerdir. Faşizmin
kökeninde militarizm yatar. Militarist eğitim dünyayı dost ve düşmanlardan
ibaret olarak gören semboller karşısında ölmeyi göze alan insanlar yetiştirir. Şüphesiz
ki kendi hayatını değersiz gören bir insan, kendisi gibi düşünmeyen birini
öldürmekten ve ya işgal ordusunun bir üyesi olarak gittiği ülkede çocukları
katletmekten çekinmeyecektir.
Sonuç olarak; silahlara tapan yığınlar
silahların varlığından daha tehlikelidir. Silahlar ve semboller kutsallaştıkça
hayatlarımız onların gölgesinde birer teferruata dönüşecektir.
[1] Bir
efsaneye göre Avarlar ele geçirdikleri düşmanın kafasına ceylan derisi
yapıştırıp onu bir çölde bırakırlardı. Saçları içeri doğru uzayan esir,
bilincini yitirir ve söylenilen her şeyi yapan bir köleye dönüşür. Cengiz
Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel
romanında bu efsaneden detaylıca bahsedilir.
[2] Serdar
Kaya, Endoktrinasyon ve Türkiye’de
Toplum Mühendisliği, Nirengi Kitap Yayınları, İstanbul 2011, syf.188
[3] Costa
Gavras’ın “Z” filminde, faşist bir
parti lideri kendilerinin “zararlı
hücrelerle savaşan antikorlar” olduklarını söyler. Zihniyeti anlayabilmek
için iyi bir film olduğunu söyleyebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder