Zamanımızın gerçek bireyleri, kitle kültürünün kof, şişkin kişilikleri değil, ele geçmemek ve ezilmemek için dikilirken acının ve alçalışın cehennemlerinden geçmiş fedailerdir

-Max Horkhaimer

6 Mart 2013 Çarşamba

Müzik ve Yerine Konulan "Şey"


Kabile yaşamından kalma karnavallar, ilkbahar ve ürün kaldırma dansları, mayıs-direği ayinleri, karşı cinsin ilgisini çekmeye ilişkin törenler, düşün törenleri gibi bir sürü tören ve ayin vardı. Noel ve Paskalya yontularında olduğu gibi bu ayinlerin bir kısmı İsa'nın ölümünü ve dirilişini anlatan "myster" ve "passion" oyunları da kabile ayinlerinden geliyordu. Gerçekte, müzik ile şiirin aynı zamanda dansla mimiğin birbiriyle kaynaştığı bu halk sanatı, sadece kabile yaşamının yarı-anımsanır kaynaklarından oluşmuyordu. Köylülerin kendilerine ait bağımsız bir kültür ve feodal yaşamın acımasız güçlerine karşı bir mücadele aracı olarak bu sanata gereksinimleri vardı; tıpkı Birleşik Devletler'deki Karaderili kölelerin, çok sonraları anlamı yalnızca kendileri tarafından bilinen bir iletişim ve mücâdele biçimi olarak Afrika kültürünün anılarını korumaları gibi. Bunun sonucu, bu ilkel ve kabilesel sanat dönüşüme uğradı, yeni bir içerik kazanarak ortaçağ köylülüğünün yaşam biçimini, karakterini ve mücadelelerini üstlendi
*Sidney Finkelstein - Müzik Neyi Anlatır

Apollon, ışığın ve müziğin tanrısıdır. Orfe Öğretisi'nde vicdanın sembolüdür. Apollon, aynı zamanda Müzler'den oluşan orkestranın yöneticisidir. Müzler, Zeus ile bellek tanrıçası  Mnemosyne'nin kızlarıdır. Tanrılara ve insanlara ilham veren, hafızayı diri tutan Müzler'dir. Müzler, Apollon'un orkestrasında şarkı söyleyip dans ederler. Onlar dünyayı daha güzel bir hâle getirirken Sirenler, ölümü şarkılarıyla getirirler. Ege'nin denizcileri için fırtınalı bir denizde gemilerini paramparça eden kayalıkları cazip kılan, Sirenlerin şarkılarıdır.

 Eğer zaman bir ruha sahipse, bu ruhun müzik dışında bir şey olması düşünülemez. Çünkü müzik, insanlığın hafızası ve geçmişi hatırlamanın bir yoludur. Müzik olmasaydı, geçmiş hakkında bilgiye sahip olabilirdik. Geçmiş bilinmeseydi bile yaratılırdı. Bugün olduğu gibi kör-topal bir tarih yazılır, insanların geçmiş hakkında bilgiye sahip olması sağlanabilirdi ancak insanlığın geçmişe dair sahip olduğu tek şey bu kuru bilgi olurdu. Tarih, geçmişi bilmek ise müzik hatırlamaktır. Çünkü insanların duyguları ve isyânları her zaman müzik ile ses bulmuştur.
Örnek olarak; Alevi toplumunun sazı ve türküleri kutsal sayması boşuna değildir. Baskı gördükleri yüzyıllar boyunca müzikleriyle direndiler. Kim olduklarını müzikleriyle hatırladılar, hafızalarını onlarla diri tuttular ve bu kimliği yok etmek isteyen ordulara karşı silahlı bir mücadeleden daha büyük bir direnişle karşı durdular.
Nasıl ki kralların paralı ozanları, orduların orkestraları ve ruhsuz bandoları varsa, insanların aşk şarkıları, ağıtları ve direniş türküleri vardır. İnsanlar müzikle hisseder ve direnirler ki tarih boyunca bu böyle olmuştur. İnsanların bu güzel uğraşı, günümüzde bir cinayete kurban gitmekte. Tüketim toplumu ve onun yarattığı yığınlar, müziğin posasını onun yerine koyup kendisini yok etme çabası içerisinde.

 Müziğin bu durumu, insanlığın kendi kendini yok edişinden ve yaşadığı bilinç felâketinden ayrı tutulamaz. Jean Baudrillard'ın "Kusursuz Cinayet"te belirttiği gibi insanlığın boşluğa teslim olma ve bir amaç taşımaksızın katıksız dolaşımda olmaya yönelik toplumun uydulaşmış artıkları hâline gelmesi, insanlığın ruhu olan müziğin yerine ona benzer başka bir şey koyma çabasını doğurdu.
Müziğin yerine konulmaya çalışılan bu şeyin, insanları yüzeysel duygulara hapsetmek, onları ruhsuzlaştırmak ve bilinçlerini unutturmak dışında bir amacı olduğunu düşünmüyorum. Kitlelerin bu ses yığınlarını kutsal şeylermiş gibi dinlemeleri bir akıl faciasından başka bir şeyle açıklanamaz. Müzik, Müzlerin ilhamı ve Sirenlerin ölüme götüren sesiyken, sıradan hayatın basit bir detayı, anlamsız koşuşturmanın arka planı hâline getirilmeye çalışılıyor.
İnsanlık kendini imha ettikçe, ruhunu mahvediyor.

 Nasıl ki halklar kuşaklar boyunca kendilerini müzikle hatırladılarsa, insanın da kendini hatırlayabilmek ve ona kaybettirilen insanlığı anlayabilmek için müziğe ihtiyacı vardır. Marşlar ve popüler şarkılar arasında gidip gelen bir yığının bu hâl değişmedikçe uyanmasını ve kendini hatırlamasını beklemek büyük hayalperestlik olur.
 İsyan filminde, faşist yönetimin savaşları önlemek bahanesiyle hissetmeyi yasaklaması anlatılır. İnsanlar hislerini yasaklamak için ilaçlar almakta, hissedilenler isyancı sayılıp öldürülmekte, ağlamak ve ayna çerçevesi kullanmak bile yasaklanmaktadır. Rejim adına çalışan bir ajan olan John Preston, ilacını almayı unutur. O gün bir isyancının evinde bulduğu Beethoven plağını dinledikten sonra ağlamaya başlar. Bu bir kırılma noktasıdır. Preston, bundan sonra adına çalıştığı rejimi sorgulamaya, ona karşı çıkmaya ve isyancılarla iş birliği yapmaya başlayacaktır.
 Preston, ruhsuz bir hayattayken bir ruha sahip olmuş ve insan olduğunu hatırlamıştır. Bugün insanlığın üstünde, birçoğunun hissetmediği bir baskı olduğunu görmemek için kör olmak lâzım. İnsanlar duygularını uyuşturuyor, politikanın ve popüler kültürün afyonlarıyla bilinçlerini yok ediyorlar. Bir insanın bilince sahip olabilmesi için önce bir ruha sahip olması gerekir ve bu ruh, müzikten başkası olamaz.

 Yok edilmeye çalışılan bir bilinç ve insanlık varken, ruhumuzun değerini anlamamız gerek. Dayattıkları ve her yerde empoze etmeye, beynimizi doldurmaya çalıştıkları ses yığınlarına karşı gerçek müziği, insanlığın yüzyıllardan beri sahip olduğu aşkı ve isyanın sesini savunmalıyız. Çünkü bir ruha sahip olmazsak, bir hiç hâline geliriz. Bizden yaratılmaya çalışılan ve insanlığın büyük bir kısmında başarılı olan şey zaten bu: bir hiç... İşe yaramaz toplumun uydusu boş bir beden! Bir beden ve bir insan arasındaki fark ise ruhtur.

Biraz Ek Bilgi:
Orfe(Orpheus): Eski Yunan inancına göre şairlerin ve müzisyenlerin üstadıdır. Gerçekten yaşayıp yaşamadığı bilinmese de bilgeliği Platon'dan önce getirdiği kabul edilir. Eski inanışlardaki ilahlara ezoterik anlamlar yükleyen bir öğretisi vardır.
Siren: Yazıda açıkladığım gibi, Ege denizinde şarkılar söyleyip gemicileri büyüleyen varlıklar olduklarına inanılır. Bugün kullandığımız siren kelimesi bu mitten gelir.
Müz: Müzik kelimesi etimolojik olarak müz(muse/mousa) dan gelir. Detaylı bilgi için Azra Erhat - Mitoloji Sözlüğü'ne göz atabilirsiniz.

1 yorum:

  1. çizimler de sanamı ait babür...silindir şapkalının yanındaki sana benzemiş..sol üstteki :)

    YanıtlaSil