Zamanımızın gerçek bireyleri, kitle kültürünün kof, şişkin kişilikleri değil, ele geçmemek ve ezilmemek için dikilirken acının ve alçalışın cehennemlerinden geçmiş fedailerdir

-Max Horkhaimer

10 Mayıs 2012 Perşembe

Yıkıma Yakın Bir Uyarı (6.Mektup)

 
  Ne kadar uzaklaşırsak, o kadar yakından görüyoruz. Altına boyalı ütopya şehirlerinizden uzaklaştıkça, üstüne kurulu oldukları zift ve çöplük yığınını daha iyi görüyoruz. Kaçmanız için sizi uyardık. Çünkü devasa binalarınız yıkılır yıkılmaz kendinizi bir zift yığını içinde bulacak ve belki de o ziftte boğulacaksınız. Oysa siz görkemli boyaların ihtişamına ve yerin yedi kat altındaki gökyüzü gezintisine o kadar kapılmıştınız ki, sesimiz sizin için ancak bir fısıltı olabildi. Bu yüzden sizi zifte batmış ağlarken, yardım isterken ve zift yığınının içinde eriyip giderken zevkle izleyeceğiz.

 Bizi cehennemle tehdit ettiniz. Oysa siz kendi cehenneminizde yaşıyorsunuz. O kadar acizsiniz ki, kendi cehenneminizi, kendi ızdırabınızı yaratmayı bile beceremediniz. Başkalarının sizin için yarattığı ızdırabı çekiyorsunuz ve kurtarılamayacaksınız. Kurtarılamazsınız, ancak kurtulabilirsiniz. Bunun bilincine varmadığınız sürece kurtarılmayı bekleyecek ve hayal kırıklığına mahkûm kalacaksınız.

 Siz, zamana ve doğanıza karşı çıkıp geri kalan her şeye boyun eğdiniz. Onlara boyun eğmeniz gerekmiyordu. Sadece kendiniz olarak devam edebilmek için uyum sağlamalıydınız. Ama siz, bütün hayatınızı zamana ve doğanıza karşı çıkmaya ve geriye kalan bir boyun eğme silsilesine adadınız. Onlarla uyum içinde yaşayabilir, hatta onlara hükmedebilirdiniz. Ama yapmadınız.

 Mutlu olduğunuzu zannediyorsunuz oysa avuntularınızı kaybettiğinizde öleceksiniz. Biz avuntularımızı kaybetmedik, onları bıraktık. Kendi avuntularımızı yaratıyoruz, ama bizi hayatta tutan bu değil. Ölüme asıl yakın olan, hayatı sevdiğini ve mutlu olduğunu söyleyen sizlersiniz. Boynunuza dolayıp kendinizi bırakacağınız urganı boyalı mutluluklarınızın ardında taşıyorsunuz.

 Bizden korktuğunuzu zannettiniz. Oysa korktuğunuz biz değildik. Korktuğunuz, yatağınızın altında olduğunu zannettiğiniz düşsel canavarlardı. Kendinize sahte ve görkemli bir dünya yaratmanın bedeli düşüncelerinize zincirlenmiş ve her yerde peşinizde dolaştırdığınız sadık korkularınızdı. Korkularınızla yüzleştiğinizde görkemin altındaki pisliği görecektiniz. Sahte de olsa mutluluğunuzdan daha çok saygı duymalıydınız onlara. Oysa siz yarattığınızı yok etmek yerine ondan kaçmayı tercih ettiniz.
 En trajiği de önce kurgulayıp sonra korktuğunuz kaçtığınız o büyük, o herşeyin farkında olan yaratıktı. Ondan korkup kaçarken, yarattığınızı görmezden gelirken ve içten içe var olmamasını isterken ne kadar da komiktiniz.

 Felâketiniz zannettiğinizden daha yakın. Boyun eğdikleriniz, ziftte yüzerken size yardım etmeyecek çünkü onlar da sizin gibi boğuluyor olacak. Yarattığınız gösteri tanrılarıyla aslında eşit olduğunuzu o zaman fark edeceksiniz. Boyun eğmek sizi kurtarmayacak ancak uyum sağlamak ve farkındalık... Sizi o iğrenç okyanustan çekip çıkarabilir. Bu bir tehdit değil, gelecekten gelen bir haberdir.
 Yıkılacak... Çünkü berbat yaptınız.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder